10 Mayıs 2012 Perşembe

At Kadehi Elinden...


Eğer üniversite yaşını biraz geçmişseniz, cebinizi iyi kötü bir şekilde dolduran bi işiniz varsa ve azıcık popüler kültürü takip eden bir kadınsanız şarapla iyi kötü bir ilişkinizin olması gerekir...
Eskiden bir kırmızısı,bir de beyazı vardı...Balık yiyorsan söyle beyazı,et yiyorsan söyle kırmızıyı...İş o kadar kolaydı..Şimdi bunun kırmızısı var,beyazı var...blush'ı var...rose'u var..var da var yani...
Markaları takip etmek gerekiyor o ayrı ama bir yandan da o kadehi de iyi yönetmek gerekiyor...
         

Mesela;
  • Gittiğiniz bir davette hiç içmeseniz bile elinizi ilk uzatıp aldığınız kadeh tüm gece sizin en yakın arkadaşınız olabilir...malum yalnızlık çok fena bir şey!

  • Allah hepimizi sıkıcı arkadaş ortamlarından korusun ama bazen bunlara engel olmak pek mümkün olmayabiliyor...O yüzden muhabbettin sarmadığını belli etmek için bir kaçış noktası olarak kullanabilirsiniz...

  • Hep anlatırlar ama ben daha bir faydasını görmedim...bi kere benim fizyolojime uygun değil,neyse... karşınızdaki erkeği etkilemek içinde aşağıdaki gibi kullanabilirsiniz...belki sizde işe yarar :)

  • "Ayy! yok benim içim çok romantik" derseniz hemen iki kadeh ile bir şarap şişesini çantanıza atıp hemen sevdiceğinizin yanına gidebilir ve ondan aşağıdaki gibi bir fotoğraf karesi talep edebilirsiniz...artık o da sizin yaratıcılığınıza kalmış...

  • Bi de belki en son gaza gelir "at kadehi elinden bin parçaya bölünsün" şarkısını canlandırmak isteyebilirsiniz... O da artık size kalmış :)

    Peki bunları ne zaman deneyeceğim derseniz de en yakın "Beringer White Zinfandel Festivali" var.Bu yıl 3.sü düzenleniyor ve festival 10 gün boyunca devam ediyor.
Siz de ajandanıza ekleyin Beringer White Zinfandel Festivali: 25 Mayıs - 3 Haziran

Beringer White Zinfandel, genç ve eğlenceli. Ne de olsa kendisi bir Kaliforniyalı. Mania Gurme’nin Türkiye’ye getirdiği bu rose, hafif tatlı ve çok lezzetli.

Bir yandan bunları deneyip bir yandan da Beringer'ın tadına bakmak isterseniz İstinye Park Armani Café, NişantaşıDelicatessen ve Juno, Bebek Mangerie, Taksim Good Mood ve tüm Kırıntı şubelerinde servis edilecek...

"Yok benim yaşım bunları aşar,hem ben ev kuşuyum zaten" derseniz de o zaman tüm Online Mahzen, Şütte, Nezih ve İstinye Park Mania Gurme mağazalarından 1 şişesini 29TL’den satın alabilirsiniz...

                                   Serap


2 Mayıs 2012 Çarşamba

İnsanın Hobisi Fobi Olursa !!

Artık havaların değişmesinden mi yoksa bu ara işlerin kalabalıklığından mı bilmiyorum ama oyalanacak bişeyler arıyordum kendime...
Sonra düşündüm...
Birlikte çalıştığım,vakit geçirdiğim,sevdiğim saydığım bir çok kişinin çok yoğun işleri ile birlikte kendi kafalarını dağıtacakları mutlak bir hobisi olduğunu farkettim...Bu farkındalığı kazanmak elbetteki zor birşey değildi  ama nedense bunu keşfetmek biraz güç oldu benim için...

Mesela,
Yakalış 3senedir yemeksepeti.com ile çalışıyorum.Yemeksepeti.com CEO'su Nevzat Aydın 36 yaşında ve tam bir çizgi roman tutkunu...çalışma odasında,ofisinde,çalışma masasında bunun izlerine rastlamak mümkün... Onun için çizgi romanın karşılığı Zagor,Mister No ve Martin Mystere gibi siyah beyaz basılanlar... 20 yıldır hiçbir sayısını kaçırmadığı gibi eski sayıları da sahaflardan ve koleksiyonerlerden topluyor.Şuan evinde 1990 yılından beri çıkan tüm çizgi romanlar mevcut.Ve bunların sayısı nerden baksanız 3000'in üzerinde...Çizgi romanların her sayısından mutlaka iki tane alıyor.Hatta bir tanesini yıpranmaması için poşetinden bile çıkarmıyor....Nasıl bir tutkun olduğunu gözünüzde canlandırmışsınızdır diye tahmin ediyorum.... :):)

Yemeksepeti.com CEO'su Nevzat Aydın




























Bu size bahsedebileceğim en yakın örneklerden biriydi...Durum böyle olunca oturdum "benden ne çıkar acaba?" diye düşündüm ama durum gerçekten çok vahimmiş onu anladım!!
Önce kimlerin ne hobisi varmış onlara baktım...onlar elimde upuzun bir liste oldu...hepsini inceledim...araştırdım..fiyatlandırdım ve en kolayından değerlendirmeye başladım....
İşte o listeden bazıları;

Şarkı söylemek: Her genç kız, her ergen gibi benim de elimde saç fırçası,ayağımda annemin topuklu ayakkabıları ayna karşısında şarkı söylemişliğim çoktur ama bunun ergenlikte kalmış olması benim için en doğru kararmış meğer...Hani düşmanlar başına derler ya,öyle bir ses yani bendeki...
Durma kaç buradan kaççç!!!



Resim yapmak: Bence resim yapmak üç aşamalı bir olay..Önce görürsün,sonra hayal edersin ve en son çizersin...Bende görmek OK.Hayal etmek %1milyon OK. ama gelin görün ki iş çizmeye gelince işte orada işler biraz karışık..Bu konuda kariyerimin zirvesi Cin Ali'den ibaret bile diyebilirim...Yani bu durumda NEXT!



Film izlemek: "Şarkı söyleyemedim,resim yapamadım...amaann onlar zaten birer yetenek bende o yokmuş demek ki" dedim ve "en iyisi benim hobim film izlemek olsun" dedim..."Ne var ki...çok basit işte..kesinlikle bu olabilir" dedim ve hemen kendime bir plan yaptım..."Her hafta 2-3 filme giderim,olmadı gider D&R'dan poşet poşet film alır,evde izlerim" dedim.
Evde aldığım filmleri koyabileceğim güzel bir köşe bile düşündüm ve o hafta gerçekten iki film izledim...ama nasıl izledim gelin siz, bir de bana sorun...ne yerimde düzgün oturabilirim,ne karanlıkta uzun süre kalabilirim,koltukta ne ayağımı,ne bacağımı ne de kolumu koyacak yer bulabilirim...bunu da ikinci filmin sonunda hatırladım...ama hemen pes etmedim..."evde daha rahat izlerim" dedim..gittim kendime güzel bir film aldım..evde kendime sinema ortamı yarattım..ama bu defa da evdeki koltukları sevmedim,TV'nin yerine bahane buldum...En son kendimi TEPE HOME 'da koltuk bakarken buldum ki buradan da anlamışsınızdır ki bu da olmadı!



At binmek:Ata binen kadınların hep çok formda olduklarını düşünmüşümdür.Bir yandan da o ortamın "İnsan kavgalarından"çok uzak olduğunu düşünürüm..yine her zamanki ben "neden olmasın ki?"dedim ve en yakın İstinye Atlı kulübünü aradım,taradım... sordum, soruşturdum... randevu aldım..Tam gideceğim gün evde elime bir fotoğraf geçti...10yıl önce Seray bir eşeğin tepesine binmiş,ben ise eşeğe binmek yerine 10m. gerisinde annemlere el sallamakla yetinmişim fotoğrafta... İşte o an "eşekten korkan ben mümkün değil bir atın üstüne binemem...hem bi kere ben kuştan bile korkarım" dedim ve ondan da şimdilik vazgeçtim!



Spor yapmak: Yine yaklaşık 3yıldır Hillside City Club ile çalışıyorum.Sanda Spa'sı da yanında bonusu...Bir haftanın 3 günü mutlaka oralardayım...3 yıldır hangi sporun nereyi daha çok çalıştırdığından,hangi spor ile kaç kalori yakılacağına kadar herşeyi ezbere anlatabilirim..Hatta kendim için müthiş bir ders programı bile hazırladım ama gelin görün ki bunda da kafam çok karıştı...önce nereye yazılsam diye düşündüm durdum..orası mı burasımı öye mi şöyle mi derken en sonunda "yok yok benim bu işin altından kalkabilmek için önce bir araba almam şart" dedim ve bunu sadece biraz erteledim.Çünkü bunu farkedince de kendimi önce sahibinden.com'da sonra da Garanti Bankası'nda buldum...
Ay! bu başıma gelenler :)

Hillside City Club-Tri Action İntense


Çiçek dikmek: Evde herkesi velveleye verdim...onu değiştirelim,bunu değiştirelim..birşeyler yapalım derken KOÇTAŞ'tan gittim yepyeni tam istediğim gibi bembeyaz saksılar aldım...Dedim ki "tamam işte bu!yeni hobim çiçeklerle uğraşmak..neden olmasın?" Ekerim,dikerim,severim,büyütürüm yeter ki benim emeğim olsun üstünde..seralara giderim,tohum beğenirim...fikir çok hoşuma gitti!Hayalimde en son süper bir limon ağacını suladığım bir sahne bile vardı...Taa ki büyükannem yeni aldığım saksılara eski saksılarda olan çiçekleri ekmeye başlayana kadar...Malum topraklarını da yeniledik çiçeklerin..Büyükannem çiçekleri saksıdan çıkarıp köklerini temizledikçe ben kırmızı ojelerime baktım...o çiçeğin toprağını ilaçladıkça ben manikürlerimi düşündüm...O an aklımda tek bir soru vardı "ya böcek çıkarsa?" ve iç sesim tek bir şey fısıldıyordu kulağıma "NEXT yavrum NEXT."



Bisiklete binmek: evel ezel çok severim...hatta bu yaz yazlık için şöyle sepetli ve romantik bir bisiklet almak var aklımda ama İstanbul için bu iş biraz riskli...Film izlemek için koltukları değiştirmeye kalkan ben..Spora yazılmak için araba almaya karar veren yine ben...bu durumda bisiklete binmek için de koskoca evi taşıması gereken yine ben...Mecburen bunun da üstünü çizdim...



Kek-börek-pasta yapmak: Bunları da nedense hobi olarak kabul edemiyorum.Yapanları gerçekten çok tebrik ediyorum ama benim bunları yapabilmem için gerçekten çok zor durumda kalmam gerekir ki bi de zaten benim elimin ayarı pek yoktur...En iyisi bunları yakından takip edip,yemeye devam etmek :):)




Bulmaca-su doku: Hay! O lanet olası su doku hep mi son kutucuğa geldiğinde yanlış çıkar?
Kendime hobi edineceğim diye sinir hastası olurum allah korusun! Hiç gerek yok.
Bunu sadece uçakta vakit geçsin diye yanına almak en mantıklısı..."Bundan hobi olmaz"dedim ve bunu da eledim:)


      Daha birkaç gün öncesine kadar "Çömlek Yapımı" kursuna bile olurum vardı..."Neden olmasın,ortada bir yaratıcılık var" dediğim gün canım arkadaşlarımın akıllarından geçen modelleri ve şekilleri okumak benim için hiç de zor olmadı...Neyse ki kibar bir kız olduğumdan bu konuyla ilgili bana ne yorumlar yaptıklarını buradan anlatmayacağım :):):)



Yani sizin anlayacağınız gezdim,gördüm,baktım,okudum,denedim ama ben yine "hobisiz" kaldım.... Ama pes etmedim...ben bunu kafaya koydum...Daha listede bahsetmediğim ve denemediğim çok şey var....Bir gayret onları da değerlendirirsem bu iş olur.....
Gelişmeleri sonra size de anlatırım...
Artık kısmet...

                                                                                                                       Serap







24 Nisan 2012 Salı

#insaniisindensogutannedenler

Beni bilen bilir...
Bu zamana kadar çalışmakla ilgili herhangi bir sıkıntım olmadı...Bu saatten sonra olmazda..!
"Taşı sıksam suyunu çıkarırım" derler ya...benim ki de o misal...işim "iyi olsun","güzel olsun" diye didinip dururum...Bunun adı hırs ise evet "çok hırslıyım".
Ama yarışım bir başkasıyla değil...Direkt olarak kendimle...!
Bunu yaptım ya, bi daha ki sefere daha güzeli benim olmalı diye kendimi yer,bitiririm...
Yapamadığım,çözemediğim konularda geceleri uyku girmez gözüme..."yapamadım","olmadı" dememek için kılı kırk yarar,yine de olmuyorsa hatayı kendimde ararım...Öyle de bir "PİS HUY" bendeki :):) Sanırım bu kromozom bana canım annemden gelmiş...:):) Annem 50 yaşında ama hala genç kız gibi "her yere yetişebilirim" diye dolaşıyor ortalıklarda...Ona baktıkça gelecekteki beni görüyorum resmen :):)





Son bir kaç haftadır ufak tefek şeyler dönüyor etrafımda...kimisine tepkisiz kalıyorum,kimine ise tepkimi gizleyemiyorum...Ufak ufakta kendimi yokluyorum...
"Durum nedir?" diye....

Evet, bu dünya pembe değil belki ama onu pembe görebilmek insanın kendi elinde...
Gözün gördüğü yanlışları tek başına düzeltmek mümkün değil bunu da biliyorum ama bu sayede insanoğlunu işinden,gücünden soğutan nedenlerin neler olduğu konusunda en azından biraz fikrim oluştu :):)









İşte buyurun benim "#insaniisindensogutannedenler" im:

  • Bir iş yaparken,iş yaptığın kişinin o işi senin kadar önemsemediğini farketmek,
  • En az senin kadar donanıma sahip olması gerektiğini düşündüğün kişinin 30dk. içinde sana tüm tırnaklarını yedirtebilmesi,
  • Kaliteli işin "saygılı" duruştan doğacağını ve asıl işin de bu olduğunu unutanlar...
  • Senin huzursuzluğunla ve mutsuzluğunla gururlanıp,kendini "sözde" güçlü görenler...
  • Kendini Muhteşem Yüzyıl setinde zannedip,kendi hükümdarlığını kurmaya çalışan modası geçmiş kimseler,
  • İş yapma stratejilerinden,mail söylemlerinden ve takım ruhundan bahsedip,bunlardan pek nasibini almamış kimseler
  • "aman gaza gelmesinler" diye haksıza prim verip konuyu bir daha hiç açılmamak üzere kapatanlar
  • İletişim çağında yaşıyor olabiliriz kabul ama iletişimin sadece mail yoluyla sağlanabileceğini düşünen kimseler
  • Düşündüğünü söylemekten kaçınan "sözde" zarif kişiler....

26 Mart 2012 Pazartesi

Hayatımın en pembe en parlak rengi


Artık Yeni1Hayat...
Ve bunlar son yazılar...
Hani onlar yetiştiremediği için filan değil,onları özellikle sona sakladım:):)
Sıradaki;

Emoş: İçinde hiç bitmek tükenmeyen bir enerji var...İnsanın böyle bazen tutup onu silkeleyesi gelir....O kadar ki onun sadece uyuduğu zamanlarda konuşmadığını düşünen geniş bir hayran kitlesi bile var...Sanırım en yakın rekoru burnundan ameliyat olduğu zamandı...1gün boyunca acısından hiç konuşamamıştı garibim....:( Çoğu zaman onunla nasıl bu kadar uzun senedir bu tempoda arkadaşlık yaptığımı merak edenler bile oluyor...Ama inanın bazen aynı masada hiç durmaksızın farklı konularda birbirimizi dinlemeden de anlaşabiliyoruz...Belki de hangimiz daha çok konuşucaz diye içten içe yarışıyor bile olabiliriz...ben pek emin değilim :):)


Emoş'un müsait bir anını bulmanız mümkün değildir...Sanırım Dünya üzerinde bir Obama bir de Emoş bu kadar yoğundur...Sürekli bir telaşı mutlaka vardır...Onun bi allık almaya gitmesi,kuaföre gidip saçını yaptırması,evde oje sürmesi hep bir olaydır..arada bir 10dk.bulabilirseniz onu,hiç bırakmayın...o anı iyi değerlendirin....benden size tavsiye :):)






23 Mart 2012 Cuma

Serooo..kalk güneş doğuyor....



Hep ofistekiler yazdı...
Şimdi sıra onda..
İlk "o" yazar diye tahmin ediyordum ama o biraz ağır takıldı...
Yeni1Hayat'a günler kala postu için "kutlu doğum haftasının" yeni konuğu...

Zeynoş: Zeynebim ,zeynebim...canım zeynebim...:) Siz şimdi böyle birbirimizle sıkı fıkı olduğumuza bakmayın... benim her türlü nazımı,kaprisimi çeker,bi kere de gıkını çıkarmaz garibim...Daha bikaç hafta önce barıştık hatta kendisiyle...öyle de "sarı inadım" vardır :):)
Çoğu zaman aynı filme gidip,ayrı fikirlerle çıkarız...Hatta bu konuda zeynoş'un benimle gittiği filmlerin hep kötü çıktığına dair bir tezi bile var...Öyle de benzeriz birbirimize yanii..allah bozmasın :)
Benim artık parmak hesabını geçen yıllarım var onunla o ayrı ama arkadaşlığımızın son 7 senesi aramıza dahil olan ve şimdi Zeynep'in kocası olan Serkan Duru ile pek anlaşamadığımız aslında ortada... Ama bunu çok dert etmiyorum...sanırım onlar da bunun farkında :):)


İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız..."yeşil elma"nın iki yarısı,bir çizgi filmin edi ile büdü'sü gibiyiz....
(Zeynoş'cum merak etme bu defa "Büdü" ben olurum :) )







Bahar oldum,bahar oldum,şimdi ben bahar oldum....

Ortalık kızıştı..
Yazılar ardarda gelmeye başladı...
Yeni1Hayat'a günler kala postunda bahsettiğim "kutlu doğum haftasının" üçüncü konuğu Orta Doğu ve Balkanların en iyi PR ajansının; en iyi Medya Direktörü....

Özcan: Contactplus'a geldiğim ilk günlerde ofisin Genel Müdür yardımcısı'ndan sonra tek erkeği idi..Yıllar ona hem ofisin diğer erkeler ile o çok özlediği spor yorumlarını yapabilmeyi, hem de ikinci kez baba olmayı beraberinde getirdi...

Ve sonunda kader onun da ağlarını ördü ve FMCG'de medya direktörü oldu..artık o da bizim gibi yeşil çay içip,Spa'lara gidiyor...Bloggerları yakından takip ediyor...Hatta öyle ki Hürriyet Kelebek' de en yakın arkadaşlarından biri oldu :)
  • Söylemeden duramadıkları: "Özcaaaann","sesli mail yazalım","kızlaaaarrr","contactplus'ın en sorunsuz günleri krizli günleridir.asıl kriz yoksa sorun vardır."stres olacak bişi yok arkadaşlar","süper bi fikrim var","hallederiz","tamam mı?"
  • Bir türlü vageçemedikleri: Hep dağınık masası,maillerini bir türlü zamanında okumaması...


İçindeki çocuk hep seninle olsun...


Ofiste kıyasıya rekabet devam ediyor....
Yeni1Hayat'a günler kala postunda bahsettiğim "kutlu doğum haftasının" ikinci konuğu o...


Melis Abla: Bizim ofisin Adile Teyzesi'dir...Hani o çok bilindik bir sahne vardır...Adile Teyze zili çalarak merdivenlerden iner...Kuzucukları da arkasından koşarak ilerler...Bizim ofiste de aynısıdır..



Bu arada siz benim "Abla" dediğime bakmayın...Aslında çok yaş farkı yok aramızda...İster saygıdan deyin,ister konu ne olursa olsun Orkide Gökhan'ın deyimiyle "Yumoş yumoş" davranmasından deyin..bi türlü Melis Abla demekten vazgeçemedim.Tabi çok sevgili Emoş'un "Melis Abla"demesinden etkilenmiş de olabilirim,bilmiyorum...(Burası çok önemli değil diye hemen geçiştiriyorum.)

  • Söylemeden duramadıkları: "cancum","oki doki","Şunu hızlıca bi halledelim","o noktada hassas dengeler var","söz uçar,yazı kalır abi","şunları toplu olarak bi göndersene,"kızlar,ben bi chart hazırladım,siz doldurun.","gel birlikte bakalım."
  • Giymeden duramadıkları: Matraş ayakkabı...( Onlara o kadar düşkündür ki...karda bile Balmumcu yokuşunda seke seke yürümesiyle övünür durur...:):) )


22 Mart 2012 Perşembe

Gülen Surat'ın doğumgünü heyecanı...


İlk yazı Duyduş'tan geldi...
Yeni1Hayat'a günler kala yazısında bahsettiğim "kutlu doğum haftasının" ilk konuğu o...

Duyduş: Bizim ofisin çıtır çerezlerinden...Ufaktır,tefektir ama sessiz,sedasız bir sürü iş halleder...olaylara ve kişilere verdiği "ooo!!" ünlemiyle hepimizin kalbinde ayrı bir yer edinmiştir...
  • Söylemeden duramadıkları: "Bak,bak şimdi","Ayy!bilmem ki","Merve,sen de biraz...","ama Melis Ablaaaa..."
  • Yemeden duramadıkları: Çubuk kraker,brokoli...ve dünya üzerindeki tüm sağlıklı yiyecekler...

"Yeni1Hayat" a günler kala....



Pazartesi günü benim doğum günüm:):)
Henüz "çıtır" olarak tarif edildiğimdenmidir nedir bilmiyorum ama doğum günüm hayatımın en önemli,asla unutulmaması gereken,hatta hep hatırlanması gereken günlerin en birincisidir benim için.
Her yıl, aylar öncesinden başlarım..."Doğum günümde bunu yapalım","doğum günümde bana bunu alın" ,"doğum günümde buraya gidelim"demeye..
Bu yılda yine gidilecek yerlerin listesi elimde hazır...yanında da upuuzuuuuunn bi wishlist'im var en pembesinden :) Eh!İnsanoğlu hediyeyi pek sever...


Bu yıl yepyeni bir heyecan yaşıyorum kendimce...
İçim kıpır kıpır..yerimde duramıyorum...hatta öyle ki geçenlerde Twitter'da takip ettiğim Sinem Dönmez'in deyişiyle "10 teyze gücündeyim."
(Bu arada Sinem Dönmez Marie Claire'de yazıyor,Twitter'daki follow listenizde yoksa mutlaka kendisini takibe almalısınız.)
Neyse,içimdeki bu can teyzelerin hepsi bir ağızdan "hayırlara vesile olsun inşallah" diye çığlık kıyamet halindeler...


Biraz önce herkesi velveleye verdimm..Hadi bana yazı yazın bakalım neler çıkacak dedim...
Hepimiz gırgıra vurduk...bakalım kimler, neleri ortaya dökecek...ben de merak ediyorum...
Pazartesi gününe kadar birer ikişer onları "kutlu doğum haftası" için yazdıkları ile fisuğunbahenesin'de konuk edeceğim...

Bakalım neler çıkacak...
Sevgiler,
Serap


17 Mart 2012 Cumartesi

Hayatınızın Mottosu



Bugün Hürriyet Cumartesi eki'nde Hakan Gence Cansu Dere ile özel bir röportaj gerçekleştirmiş..hakan'cığımın yazısını şurdan okuyabilirsiniz.
Yazı güzel..Fotoğraflar daha da güzel..Verilen yanıtlar güzel..
Tüm röportajı satırı satırına okudum...
Ve yazının sonunda Cansu Dere'nin  "Hayat mottom... iyi kararlar deneyimler sonucu oluşur, deneyimlerse verilmiş kötü kararlar sonucu."cümlesi tüm gün kulağımda çınladı durdu..

Hani bazen bi kere okursun,içselleşir okuduğun...sonra bi daha okursun...aklına gelir,sonra bi daha...
Bugün aynen bunu yaşadım...
Oturdum okudum..kalktım okudum...
Düşündüm...
İyi kararlarımı bana aldırtan ve benim kötü kararlar almama sebep olan deneyimlerimi düşündüm..
Hangisi beni daha çok mutlu etti ben karar veremedim...

İnsan kararları ile yaşar...verdiği kararlardır onun geleceğini ayakta tutan...
Bu durumda "Herkes kendine yakıştırdığını yaşar" da der bazıları...
Peki ya kendinden bağımsız verilen kararlar..Onlardan edindiği deneyimler de kendi sorumluluğunda mıdır?

Ne kadar gerek vardı, kuş mu kondu başına şimdi diyeceksiniz belki ama bugün benim hayat motto'mu düşündüğüm bi gün oldu...
Sonuç mu?
Küçüğüm, daha çok küçüğüm...bu yüzden bütün hatalarım :):)):)
xxxxx ;)







23 Şubat 2012 Perşembe

Benim Eurovison Maceram


Çocukluğumun çok net hatırladığım sahnelerindendir Eurovision Yarışmaları....
Hep çok heyecanlanmışımdır onları izlerken...
Günler öncesinden o güne dair planlar yapar,o gün evde ailecek oturur tüm şarkıları tek bir kere bile kanal değiştirmeden izlerdik... :):)
Sanırım bunda kumandalı televizyonumuzun olmayışı ve babamın beni her defasında kumanda olarak kullanmasının da çok büyük etkisi var :):):)

Eve özellikle yarışmayı izlemek için misafir çağırdığımızı bile hatırlarım..Hepmizin elinde Türk Bayrağı...Şarkı sonunda alkış kıyamet koparırdık...Sanki aileden biri yarışıyormuş gibi heyecanlanır,onların heyecanına bizde kendi evimizde ortak olurduk...İş puanlamalara geldiğinde ise...O komşudan kaç puan,bu komşudan kaç puan almışız hepsini hesap eder,bize az puan verenlere,"inşallah bizden de size az puan gider" diye söylenir dururduk...

En net hatırlığım ise 1997 senesi... Bunca yıla rağmen Eurovisyon dendiğinde aklıma gelen ilk görüntü bile diyebiliriz o yıl için...Sonra aylarca,günlerce bu şarkıyı söylediğimi hatırlıyorumm :):):) Henüz 10 yaşındaydım ....




Şimdi hayatımızda pek önemli bir yeri yok bu yarışmaların...Ya katılacağımız şarkının Türkçe mi İngilizce mi olduğu ile ilgileniyor ya da komşu ülkelerle olan ilişkilerimizin muhasebesine itibar ediyoruz...Hatta öyle ki yarışmaya katılan sanatçıların kariyerlerinde bir düşüş yaşadıklarını bile kendi aramızda konuşuyoruz...Öyle ki Tarkan'ın sırf bu yüzden yarışmaya katılmadığına inanan çok büyük bir kesim bile var...Şaka gibi değil mi ??

TRT bu yıl yarışmaya Can Bonomo'nun katılacağını açıkladığında her kafadan bir ses çıktı..Çok küçük bir azınlığın tanıdığı aşikardı Can Bonomo'yu...Soyadını doğru dürüst söyleyemenlerden kimisi şarkılarını beğenmedi..kimisi yahudi olmasına karşı çıktı..kimisi evde online konser vermesini yadırgadı...kimisi ise yıllar önce annesini kaybetmiş olmasını dramatize ederek,olaya biraz daha magazinsel yaklaştı..Bir kesimde var ki sadece vücudunda 17 tane dövmesi olması ve bunların nerelerinde olduğu ile ilgilendi...

Dün akşam şarkısını açıkladılar...Biraz Balkan müziği biraz da eski İstanbul müziklerini anımsatıyor...Müzik akılda kalıcı..Can'ın enerjisi ile de buluşunca "Neden olmasın" dedirten bir çalışma olmuş bence...
Ben sevdim...Diğer ülkelerinde sevip oy vereceğine ve güzel bir derece alacağımıza çok inanıyorum...
Nereden mi biliyorum??
E bu kadar yıllık Erovision tecrübemi kullanıyorum... :):):):):):)




Şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz !! Klibini izlemek isterseniz onu da şurdan izleyebilirsiniz :):):)